Marksizme Giriş: Devrimin Öznesi Olarak Proleterya
Proleter devrim, hatta kelimenin tam anlamıyla devrim kavramının içeriği, halkın iktidara geçmesiyle ilişkilidir. Proleter devrimdeki özne zaten işçiler, çiftçiler, halktır; bu pek tabi halkın iktidara geçmesidir. Fakat atlanmaması gereken bir husus da bunun yalnızca proleter devrime özel olmadığı hususudur.
Örneğin burjuvazinin feodalizme karşı yaptığı burjuvatik-demokratik devrimler de halkın katılımıyla gerçekleşmiştir. Proleterya bu vesileyle biraz güç bile kazanmıştır. Fakat bu güç, burjuvazideki güçten fazla olmadığından dolayı, proleteryayı etkin güç edememiştir. Ve sonuç olarak da burjuvazinin yaptığı devrimler, genellikle burjuvaya yaramıştır.
Bu gücün sebebi elbette ki burjuvazinin yani zengin-tüccar sınıfın "doğrudan" özne olmasından kaynaklanmaktadır. Bu güç, feodalizmdeki aristokrasinin koyduğu ağır vergileri kaldıran gücün kendisidir. Bu burjuvatik "reaksiyon," liberalizmin, demokrasinin, enternasyonalizmin ve kapitalizmin vuku bulmasına vesile olmuştur. Vergiler azaltılmış, karizmatik liderler idam edilmiş, geniş bir dünya pazarı oluşmuş ve "özgürlük" vazgeçilmez bir erdem olmuştur.
Bu devrimin proleteryaya bir nebze yaradığını Marx da kabul etmiştir. Çünkü enternasyonal bir fikir iktidar olmuş ve ezilen sınıflar için feodalizme kıyasla daha insaflı, "ehvenişer" bir sistem gelmiştir.
Marx bu süreci diyalektik olarak inceler, "kötü ve iyi" olarak ayırmaz. Yani feodalizm bu üçü arasından en kötüsü olurken en iyisi, "en bilimseli," en insaflısıysa sosyalizm-komünizmdir. İşte kapitalizm bu ikisi arasında yer alır.
Proleter devrim de tıpkı burjuvatik devrim gibi bir "reaksiyon" olarak çıkar. Bu reaksiyonu burjuva yüksek vergiler için göstermiş ve ödül olarak da liberalizmi ve kapitalizmi "kazanmıştır." Elbette bu bir kazanımdır. Daha doğrusu burjuvazinin lehine bir kazanımdır. Aristokratlar burjuvaları ezmiş, bunun cezasını da canlarıyla ödemişlerdir.
Yani proleter devrim de ancak ezilen tarafın kendisini ezeni ezmek istemesiyle motivasyon bulabilir. Ve elbette ki halk kitleleri, bunun için, tıpkı diğer "devrimlerdeki" gibi, beraber hareket etmelidir. Ve pek tabi ki bu devrim, tıpkı diğer devrimler gibi, "uzlaşma" fikrinden uzak olmalıdır. Çünkü uzlaşmanın sonucu "devrime" varamaz. Bu, revizyonistlere göre bile böyledir; uzlaşmayla ancak "evrime" çıkılabilir.
Bu "evrimi" biyolojik olarak anlamak büyük bir hatadır. Çünkü biyolojik evrim geri döndürülemez. Fakat politik evrim, yani evrimci sosyalizmin savunduğu şey, geri döndürülebilirdir. Demokrasi bu ideolojinin mihenk taşı olsa dahi "uzlaşmayla" vazgeçilebilirdir.
Çünkü bir uzlaşmada güçsüz olanın elde ettiği kazanç, güçlü olanın kendisine hibe ettiğinden ibarettir. Eğer ki demokrasi kazancı, "güçlü" olan anlaşmacıyı rahatsız ederse vazgeçilebilirdir. Böyle bir durumda "güçsüz" taraf eğer mücadele etmek istemiyorsa yalnızca başını eğmekle yetinecektir. Ta ki güçsüz, ezilen taraf "Yeter!" diyene kadar. Yani bu yol dahi fazla tahammülün sonucu olarak devrime çıkmak zorundadır.
Yani proleter devrim yalnızca, proleteryanın kazanımlar elde etme arzusundan ibaret de değildir. Aynı zamanda, fazla tahammülün sonucu olarak tarihsel bir gerçekliktir.
Nasıl ki aristokratların burjuvalardan aldığı vergilerden beslenerek yan gelip yatması bir tahammülsüzlük yaratıyor, burjuvaların proleterlerin emeğini sömürüp bundan beslenerek yan gelip yatması da bunun gibi bir tahammülsüzlük yaratır.
Hatta çok daha büyük bir tahammülsüzlük söz konusudur. Çünkü en kalabalık sınıf proleteryadır. Yani bu sınıfın devrimci potansiyeli, burjuvazinin devrimci potansiyelinden dahi bir hayli yüksektir. İşte bu potansiyel, lümpen proleteryaya sınıf bilinci aşılanarak ortaya çıkarılacaktır. Proleter devrimin şiddetle vuku bulacak olmasıysa "en az" Fransız İhtilali'nin tarihsel gerçekliği kadar ayan beyan ortadadır.